El Bâis Anlamı
El-Bâis
Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran, gönüllerde saklı olanları ortaya çıkaran anlamına gelmektedir. Ayrıca ihtiyaçlarına göre insanlara peygamberler gönderen anlamına gelir.
El-Bais isminin zikir adeti 573, zikir saati güneş ve zikir günü Pazar‘dır. Bu isim Kuvvetli irade için ve alacakları ve iradeyi geri alabilmek için okunur.
Bâis Esmasının Anlamı: Ölüleri dirilten, her canlıyı ölümünün ardından yeniden dirilten anlamına gelmektedir. Kışın ölmüş gibi âdetâ cansız gibi görünen mevcudatı ve tabiatı baharda yeniden canlandırması ve onları yeniden yaratması. Mahşer günü mahlukatı diriltip kabirlerinden çıkarması, ölümden sonra yeniden diriltmesi anlamlarını taşır. Sebepleri yaratan ve ölüleri diriltendir. İhtiyaçlarına göre insanlara peygamberler gönderen
Peygamberler gönderen Peygamberleri gönderen, mahlukatın hepsini ahirette yeniden diriltmiş olan. Peygamberimizi göndermekle bize hatırlatma yapan Allah, bizi bu dünyaya göndermiş ve sınamaktadır. Ölümümüzden sonra bizleri ahirette yeniden dirilterek, hesaba çekecektir.
Arapça Yazılışı
El-Bâis: الباعث
Ölüleri dirilten, Kabirlerden çıkaran, Mahşerde toplayan ve Peygamberler gönderen
Ba’s-u Ba’del-mevt: Öldükten sonra Tekrar Dirilme
El-Bâis esmasının ebced değeri, zikir sayısı:
Ebced değeri ve zikir sayısı: 573
Zikir günü: Pazar.
Zikir saati: Güneş (Sabah güneş doğarken ve ikindi namazı sonrası.)

Özellikleri, Fazileti ve Faydaları:
Her gün 573 defa “Yâ Bâis Yâ Fettah celle celalühü” ism-i şerifinin zikredenlerin kazançları artar ve sıhhatleri daim olur. Bu ikili esmayı satılması istenen mal içinde okuyabilirsiniz.
“Yâ Bâis” esmasını okuyan kişi ibadetlerini isteyerek ve severek yerine getirir. İçinde Allah korkusu ve sevgisi meydana gelir.
Allah’a karşı olan ibadetlerinde lakayt olan kimse El-Bâis Esması okumaya devam ederse ibadetlere karşı istek ve arzusu, sevgisi artar. İbadet ve taatını severek yapar.
Sıkıntılardan, dertlerden düşman korkusundan kurtulmak için günde 573 defa Yâ Bâis ism-i şerifi okunmalıdır.
Yâ Bâis ism-i şerifi dedikodulardan sakınmak için 7073 defa okunmalıdır.
5 vakit namazdan sonra 573 kere “Ya Bâis celle celâlühû” zikrine devam eden kimse, güçlü irade sahibi olur, gafletten, içine kapanıklıktan, çekingenlikten kurtulur her işinde başarılı olur.
Her gün 100 kere “Ya Bâis celle celâlühû” ism-i şerifini okuyanın rızkı genişler, işleri yolunda gider.
Her gün 573 kere “Ya Bâis, Ya Fettâh celle celâlühû” ism-i şerifini zikreden kimsenin kazancı artar.
Cuma vakti 1062 kere “Ya Bâis celle celâlühû” ism-i şerifini okuyan bekar kimsenin kısmeti açılır.
Cuma günü Cuma ezanı vakti veya ikindi namazından sonra akşam ezanı okununcaya kadar ki zamanda kadar 1062 defa “Ya Bâis, Ya Fettâh celle celâlühû” okuyan kimselerin, her türlü kısmetleri açılır. Evlenmek isteyenler Allah’ın izniyle hayırlı bir evlilik yapar.
Cuma günü 1062 kere “Ya Bâis, Ya Fettâh celle celâlühû” ism-i şerifini rızık için ve hayırlı bir işe girmek için niyet edip okurlarsa da hayırlı kısmet kapıları açılır.
Bekar erkek veya kız her gün 1062 defa “Yâ Bâis yâ Fettâh” ism-i şeriflerine devam ederse kısa zamanda Allah’ın izni ile hayırlı ve mesut bir izdivaç yaparlar. Gerek erkek ve gerekse kadın hayırlı evlatlara nail olurlar.

Yâ Bâis yâ Fettâh esması erkekler için büyük ve kazançlı işler için ve hayırlı ve bol kazançlı işlerin devamı için oldukça tesirli bir esmadır.
Gece yatmadan 100 defa “Ya Bâis celle celâlühû” esmasını zikreden kimsenin, Allahu Teala kalbini marifet nuru ile dolduru, okuyan kimse düşmanlarına üstün olur, takdir kazanır.
İradesi zayıf kişiler, teşebbüs ettikleri işte çekingen olan ve içine kapanık olan kimseler her gün ihlâslı bir şekilde ve inanarak 573 kere “Yâ Bâis” ism-i şerifini okur ve vefkini temiz bir tabağa yazıp suyunu içmeye devam ederse, çok kısa zamanda varlığında büyük bir değişiklik zuhura gelir. Cesur, atılgan ve müteşebbis olurlar. Başladıkları işleri muvaffakiyetle yürütürler.
Gaflet ve sıkıntı anlarında “Ya Bâis celle celâlühû” ism-i şerifini okumaya devam ederlerse, Allahu Teala içinde bulunduğu dertlerden o kimseyi kurtarır.
40 gün farz namazlarından sonra 573 defa “Ya Bâis” esmasını okumaya devam eden hayırlı her türlü muradına nail olur.
El-Bâis ism-i şerifi oldukça tesirli bir esmadır. Bu mübarek ismin zikrine her gün 573 defa “Ya Bâis celle celâlühû” diye okumaya devam edenlerin önlerindeki kapalı kapılar açılır.
El-Bâis Esması düşmanların şerrinden korunmak ve iftiradan emin olmak için 7073 defa okunmalıdır.
İlâhî emrin bir kısmı, kendisine hiç kimsenin isyan edemeyeceği; bir kısmı ise, karşı gelmenin
mümkün olduğu kısımdır.
İsyan edilemeyen ilâhî emir, herhangi bir vasıta olmaksızın mümkünün “ayn”ına yönelik yaratma
hitabıdır; bu da, ona “ol” demekle gerçekleşir, böylece o da, hemen olur.
Bu, muhatabın hiç bir şekilde karşı koyamayacağı ilâhî emirdir.
Karşı gelinebilen ilâhî emir ise, emrin hakîkati değil, onun bir sıfatıdır. Bu, gerçekleşmesini irâde
etmeksizin herhangi bir fiilin işlenmesi veya terk edilmesiyle ilgili emirdir ki, gerçekte o, ruhsuz
lafzî-sûrî bir emirdir. Çünkü emrin ruhu irâdedir. Bu emirle mükellef olan insan ise, Hakkın
kendisinde onu yaratmasıyla, bu emrin ortaya çıkmasının mahallidir.
Hak şahitliğe “ol” der o da olu verir. Böylece şahitlik, sadece şâhidin lisanının mahallidir ki, şahit
söyleyendir. Böylece şahitlik, kendisinde ortaya çıktığı şeye nispet edilmiştir; halbuki şahitliğin
kendisinde ortaya çıktığı şeyin şahitlikte tekvin şeklinde herhangi bir tesiri söz konusu değildir.
Şahitliğin yaratılması/tekvin, Hakka aittir.
Diğer fiiller de buna göre kıyas edilmelidir.
***
Muhakkik ise, eşyanın hem kendi zâtında ve hem de başkalarının zâtında Allah’ı tespih ve zikreden
“a’yân” olarak tekvinini müşâhede eder. Şâyet bu fiillere “masiyet/günah” ismi verilse bile, keşif
sahibi, fiili hakkında verilmiş hükümden soyut olarak müşâhede eder. Çünkü o bilir ki, masiyetin var
olan bir hakîkati/ayn yoktur. Çünkü “masiyet” diye isimlendirilen şey, terktir; terk ise, herhangi bir
şey ve bir “ayn” sahibi değildir, binaenaleyh o, yokluğun müsemması gibi bir şeydir.
Yokluk, altında varlığa ait bir şeyin bulunmadığı bir isimdir. Çünkü burada masiyetin nedeni,
yapılmamış bir emir veya yerine getirilmemiş bir yasaktır, bundan başka bir şey söz konusu değildir.
Buna göre, “Namaz kılınız” denildiği vakit, kişi namaz kılmadıysa, bu durumda o sadece yok olan
bir şeyi işlemiştir; bunun herhangi bir varlığı yoktur. Aynı şekilde, “yap” denilip de, kişi bunu
yapmamış ise, bunun içeriği varlığı bulunmayan yok olan bir şeydir.
Kulun her nefeste bir işte/şe’n olması gerekir ve bu iş, ona ait değildir. Çünkü varlığında zuhûr
eden iş, Hakkın hüviyetidir. “O her gün bir iştedir.”
Böylece bu şe’nler zuhûr etmiştir ki, bizim varlıklarımız/a’yân da bu şe’nlerdendir.
“Allah, yaptıklarınızı görendir.”
El-Bâis ism-i şerifi geçen Kur’an ayetleri
Bakara Suresi 56. Ayet: Sonra, şükredesiniz diye ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik.
Bakara Suresi 213. Ayet: İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
Bakara Suresi 259. Ayet: Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
Nahl Suresi 36. Ayet: Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.
Nahl Suresi 84. Ayet: Kıyamet günü her ümmetten bir şahit göndereceğiz; sonra inkâr edenlere ne (özür dilemeleri için) izin verilecek, ne de Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilecek.

El-Bâis Duası
“Ey sıkıntıları gideren, kederleri kaldıran, zor durumda kalanların dualarına icabet eden, dünya ve ahretin Rahman ve Rahimi olan Allah’ım! Sen çok merhametlisin, Senden başka kimsenin merhametine ihtiyaç bırakmayan bir merhametle bana merhamet eyle” (Hakim)
Kaynakça 1 (*) (Sadreddin-Konevi Esma-ül Hüsna Şerhi)
el-Bâis, genel anlamıyla, mümkünleri yokluktan varlığa; varlıktan uyku ve uyanıklık halinde
berzâha; berzâhtan haşre gönderen demektir.
el-Bâis, özel anlamda ise, ümmetlere peygamberler gönderen kimse demektir.
Allah Teâlâ, mümkünleri yokluktan varlığa gönderdiği vakit, yaratılış aslının gerektirdiği izâfetin
şerefi nedeniyle insan türünü yeryüzündeki halifesi yapmıştır. Söz konusu bu izâfet, Hakkın insana
ruh üflemesi ve insanların beden memleketlerinin idarecileri; zâhiri ve bâtını organlarının ve
kuvvetlerinin reayası üzerinde hüküm sahibi olmalarıdır.
Böylece Allah, nefisleri melikler yapmış ve onlara âlemlerden hiç kimseye verilmemiş şeyleri
vermiştir. Hiç kimseye verilmemiş olan şey, organlarının kendilerine itaat etmesini Allah’ın hüküm
olarak koymasıdır. Çünkü nefislerin emir verme zamanları, organlarının bu emirleri yerine getirme
zamanıdır.
Sonra, insanların bâtınlarına fikir elçilerini gönderdiği gibi, zâhirlerine de âyetlerini okuyan bir
takım elçiler göndermiştir.
***
Risâlet, reaya arasında değil, melikler arasında olabilir. Buna göre cisimlere üflenmiş ruhlar,
mukaddes bir asıldan olup, temizlik ve nezihlikle nitelenmiş olsalar bile, kir tatlı suya acılık ve sertlik
vb. kazandırdığı gibi, cisimlerin kiri onlara tesir eder.
Ruh da esasta temizdir; ruhun bulunduğu mahal temiz ise, ruhun temizliği artar; mahal pis ise,
mizacının tesiriyle ruhu başkalaştırır.
Yaratıkların en temizleri, resul ve velîlerdir, çünkü onlar, temizliklerini artırır dururlar. Bununla
beraber resul ve velilerin mertebeleri ise, bu konuda farklılaşır.
Aynı şekilde, ruhları kirlenmiş ve (: madde ile) karışmış insanların mertebeleri de farklı farklıdır.
Buna göre, onlardan bir kısmı mahallinin pisliğinden dolayı “niza” izhâr eder; bir kısmı, niza etmez,
böylece peygamberlerinin kendilerine gönderilmeleri, kendilerine bir “rahmet” olur.
Fakat, fikir elçilerinin tasarruf edecekleri takdir edilmiş olduğu için, her düşünce sahibi kendi
düşüncesini doğru bulur ve kendisine göre ‘Allah, şu hükme sahip olan kimsedir ’ diye kesin bir fikri
benimser. Bu kimse bilmez ki, gerçekte bu hüküm, kendisinin meydana getirdiği bir şeydir. Şu halde
akılcı, sadece tasavvurunun nefsinde yarattığı şeye ibâdet etmiştir, bu tasavvur da, itikat diye
isimlendirilir.
Hak (cc.), hüküm verendir, hükme konu olan değildir; O’nun mukaddes zâtının hakîkati akıl
tarafından zabt altına alınamaz, aksine işin başında da sonunda emir, O’na aittir.
Herhangi bir itiraza maruz kalmaktan korunmuş başarıya ulaşan kimsenin fikrinin itikat ettiği şey,
Hakkın peygamberlerinin getirdikleridir. Hak (cc.) bu kimselere peygamberlerini sadece onların
kendisine “hal” elçilerini göndermeleri üzerine göndermiştir; bu kulların Hakka gönderdikleri
haller, görevlendirildikleri şeyleri idare ederken kendilerini destekleyecek şeyi Haktan talep ederler.
Şu halde iş, onlardan O’na olduğu gibi, aynı zamanda Haktan onlaradır. Binaenaleyh, el-Melik melikü’l-mülktür
Taalluk:
Gerekli bir çaba ile manevî makamlarından istifade edebilecek bir duruma ulaşmak amacıyla bu isme ihtiyaç duyarsın.
Tahakkuk:
Bâis (dirilten, gönderen’, mutlak anlamda, bir bâis (diriltici, gönderici) kanalıyla olmaksızın, bizzat diriltilen, gönderen demektir. Bu herhangi bir bâis olmaksızın,
yani bir başkası tarafından olmaksızın gerçekleşmektedir. Böyle bir Bâis ancak Allah olur. Bu anlattıklarım ancak akli çıkarım (nazar) ve tahkikle anlaşılabilir,
Tahalluk:
Burada bahsedilen bais (diriliş), ancak ahirette gerçekleşir. Nitekim Kur’an’da “O”’dur, ümitliler içinde kendilerinden olup onlara âyetlerini okuyan onları temize çıkarıp parlatan, onlara kitap ve hikmet öğreten bir peygamber gönderen” (62:2) . Ölüm, hayatın mı yoksa bir başka şeyin mi sonucudur? Bunun cevabı tartışılabilir. Ancak “Her doğan kimse, fitrat üzerine doğar” hadisindeki fıtrat, hay (diri) demektir. Ardından bu doğal oluşum doğrultusunda kalbin cehaletle ölümü gerçekleşir. Yine doğal terkibin bozulmasıyla organlar diri özelliklerini kaybederler. Eğer genel geçer ilimle böyle bir ölümü diriltirsen, insanın doğal dengesinin bozulmasıyla organların ölümünü aksine çevirirsen, o zaman Bâis olursun, ama bu gerçek Bâis olan Allah’ın inayetiyle oluşur.


